En yakın arkadaşınız, psikoloğunuz değildir.
Bir çoğumuz, kendimizi kötü hissettiğimizde bir yakınımıza ulaşmak, ona açılmak isteriz. Bu kişi bizi dinlesin, akıl versin diye ümit ederiz. Ancak bu diyalog psikoterapinin yerine geçmez.
Arkadaş ile psikolog arasındaki en büyük fark ne diye düşünecek olursak, aklımıza ilk gelen “psikoloğa gittiğimde para ödüyorum” ifadesi olabilir, ama aslında temel fark bu değil. Bu yazımda, psikoloğa gitmek ile en yakın arkadaşımızla dertleşmenin arasındaki iki farka değineceğim.
Öncelikle, psikoterapide, kişi iyi hissetmeye başlamadan önce çoğu zaman kendini daha kötü hissedebilir. Konuşmaktan kaçındığı, bir türlü yüzleşemediği konular, çatışmalar, su yüzüne çıkabilir (Bunlar, en yakın arkadaşımıza bile anlatmaktan çekindiğimiz konular olabilir.). Bazen kişi randevularına gitmek istemeyebilir, ayakları geri gider ama giderse de uzun vadede kendisi için iyi olacağını bilir. Psikoterapi sürecine devam ettiğimizde uzun vadede kendimizi daha iyi hissederiz. Düzenli olarak randevulara devam etmek ve psikologla işbirliği içerisinde belirlenen hedeflere doğru çalışmak, psikoterapinin başarısı için önemli bir kriterdir. Bu yüzden psikoterapi, en yakın arkadaşımızla konuşmaktan, dertleşmekten farklıdır.