Hamilelik ve Doğum Sonrası Depresyon

Hamilelik ve sonraki süreçte kadınlar neden depresyona girerler ?

 Kadının hamile kalıp gelişimiyle ilgili güzel bir şaman hikayesi vardır. Yaşlı kabile reisi oğluna reisliği devretmeden önce şöyle der: ‘‘Kabilemizi koruyan erkeklerdir ama devamını kadınlar sağlar. Kadınları iyi anlamalısın. Sen sevdiğin kadınla beraber olduğunda sana birşey olmaz, ama kadının hem ruhen hem de bedenen değişir. Senden hamile kalınca sana yine hiç bir şey olmaz, ama kadının hem ruhen hem de  bedenen büyüyüp gelişir. Ve anne olduğunda sana yine hiç bir şey olmaz, ama  kadının ruhen çoğalmış ve  başkalamıştır artık…’’

Yaşlı şaman reisi kadının hamile kalıp anne olduktan sonra bir erkekten ruhen ne kadar farklılaşıp değiştiğini  göstererek kabile kadınlarını anlamasını istemiştir. Buna rağmen yıllar boyunca kadınların hamilelik sırası ve sonrasında ki psikolojik durumları tamamen gözardı edildi. Dünya Sağlık Örgütüne göre kadınların yaklaşık %30’u  hamilelikleri sırasında depresyon yaşama riskine sahiptirler.

Kadınların hormonal, fiziksel ve ruhsal değişimlerle karşı karşıya kalmaları depresyonun nedenlerini oluşturur. Örneğin, hamilelik boyunca yüksek olan progesteron seviyesinin, doğumla beraber düşmesi doğum sonrası depresyonun kaynağı olabilir. Kadının bebeğine yeterince bakamıyacağına dair düşünceleri de önemli bir kaygıyı teşkil eder. Hamileliğin  duygusal ve cinsel ilişkisini zorlayıcı bir etkiye sahip olması ve yeterince destek alınmaması depresyona özgü belirtiler yaşama riskini artırır. Ayrıca, depresyonda olan kadınların çoğunun hamilelikleri sırasında beden imajlarını çarpıttıkları da görülür. Diğer önemli bir noktada da bizim gibi geleneksel toplumlarda batıl inanışlar ve tabularda hamile kadınları seks ve hareket anlamında baskı altında bırakıp strese sokar.

Hamilelik sürecinde kadınların psikolojisi nasıldır ?

Hamilelikleri süresince kadınlar fiziksel ve psikolojik olarak bir sürü değişiklikle yüzleşmek zorunda kalırlar. Hamile kadınları piskolojik yapılarına göre iki gruba ayırıyorum.

  1. Kaygılı ve depresif olanlar: Bu gruptaklier yukarda bahsettiğim ve daha farklı nedenlerle hamilelik sürecini bir hastalık gibi yaşarlar. Çevresindeiler de bunu olumsuz duyguları tavırlarıyla pekiştirirler. Hamilelik ve doğum sonrası da onlar için kaygılı bir süreçtir. Sürekli gergin, endişeli ve evhamlıdırlar. Dış etkenlerin varlığı yanında, kaygılı bir kişilik yapısıda bu süreci böyle yaşamalarına neden olur.
  2. Huzurlu ve hazırlıklı olanlar: Bu anne adayları hamilelik sürecini ruhen ve bedenen keyifle yaşar. İlişkisel ve sosyal olarak ihtiyaç duydukları destekleri de varsa mutlulukla doğumu bekler. Ayrıca doğum sonrası için de bebeğin getireceği değişimlere karşı kendilerini gerçekçi olarak hazırlar.

Bu süreçte hamilelikten kaynaklanan depresyondan nasıl başa çıkılır ?

Hamilelik sürecinde yaşanan olumsuz kaygılar ve endişlerin paylaşılması rahatlatıcıdır. Herbirimizin stresli olduğu dönemde bizi rahatlatan bir alışkanlığı vardır (müzik dinlemek, yazmak, çizmek, masaj ve banyo yapmak vb). Bu alışkanlığın ne olduğunu bulup kullanmak iyi bir başa çıkma yolu olur. Kişinin yaşadığı sorunlar hakkında bilgi edinmesi sıkıntılı durumu kontrol altına almasını sağlayıp depresyonun iyileşmesi içinde önemli bir başlangıç olur. Bu dönemde eşlerin anne adayına fiziken ve ruhen yakınlığı sakinleşetiricidir. Anne adayı dinlenebilmek ve huzurlu hissedebilmek için uyku ve gevşeme egzersizleri de yapabilir. Aile ve sosyal desteğin iyileştirici etkisi oldukça fazladır. Bu tür desteği harekete geçirmek, artırmak gerekir.

Doğum sonrası süreçte mutlaka depresyona girilir mi ?

Ağlama isteği, huzursuzluk, uykusuzluk, iştahsızlık, dikkat dağınıklığı belirtilerinin görüldüğü annelik hüznü  hamilelik sürecinde başlayabilir ve doğumdan hemen sonraki ilk günlerde bir iki hafta yoğun olarak yaşanır ve geçici bir durumdur. Ancak , doğum sonrası depresyon (DSD) Doğum yapan kadınların %5-30’unda görülmektedir ve klinik bir depresyon türüdür. Maalesef çoğu  anne şikayetlerini depresyon olarak algılamadığından bu durum içinde uzun bir süre yaşar. Genellikle doğumdan sonra 1 yıl kadar ama kötü yaşam koşulları olan vakalarda daha uzun sürer. Doğum sonrası depresyonda anne bebeğine ve eşine karşı kayıtsızlık-ilgisizlik gösterip düşmanca  duygular hissedebilir. Anne adaylarının bu dönemde profesyonel yardım alması önemlidir, çünkü bebeğin bilişsel ve duygusal gelişiminde uzun süreli yıkıcı etki yaratabilir.

Doğum sonrasında kişide duygusal olarak ne gibi değişimler yaşanıyor ?

Hamilelik sürecinde olduğu gibi, doğumdan sonra da fiziksel, duygusal ve toplumsal birçok değişiklikler yaşanır. Kadının 9 ay boyunca içinde taşıdığı bebeğin yokluğu, değişen ilişkiler,  bebeğin yaşamak için ona bağımlı olması, bebeğin zor ya da hastalıklı bir bebek olması, anne olmanın getirdiği sorumluluklar, kadınların fazlasıyla  duygu karmaşası içinde yaşamalarının   nedenidir. Zaman geçtikçe ve destek aldıkça bu değişikliklere yavaş yavaş alışılır, ve kadın annelik rolünü hayatına adapte etmeye çalışır. Kadının dış görünümü de duygusal iniş çıkışlarının nedeni olur.  Hamilelik boyunca fazla yediğinde  hem şişman hem de hamile olan kadın, doğum sonrası sadece şişman kalır! Çünkü kilolarını artık hamileliğinin arkasına saklayamaz. Hiç arzu edilmeyen bu görünüm annenin hayatında başka bir stres kaynağı olur.

Hamilelikte ve doğum sonrasında kadınlar en çok neden korkuyorlar? ( Kilo almaktan mı? Artık kendilerini güzel hissedememekten mi yahut cinsel yaşamlarının sekteye uğramasından mı vb?)

Çocuklar aracılığıla kadın bir erkeğe sahip olur…Ama bebek her ne kadar  arzu edilse de eve düşen küçük bir bomba giibidir! Çünkü anne ve babayı duygusal olarak karıştırır, hayatı bir çok açıdan değiştirir. Bebeğin gelişi birçok aile için pozitif dediğimiz bir stres türüdür.  Doğum sonrası ilişkisel sorunlar yaşamaya başlayıp terapiye başvuranların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Çok ciddi bir uyum süreci gerektirir. Yeni anne olmuş bir danışanım bebekleri olduktan sonra kocasının kendisiyle her türlü fiziksel ve cinsel temastan kaçındığını, bedenin sadece çocuklarına ait olduğunu düşündüğünü söyledi! Bazen de yeni anne olmuş kadınlar cinsel temastan istek eksikliğiyle ya da dış görünüşlerinin çekici olmadığını düşünürek kaçabilirler. Birçok hamile ve yeni anne olmuş kadınlar eşleriyle ilişkilerinde tekrar eskisi gibi eş/sevgili rolünü alamamanın, eşlerinin onları sadece çocuklarının annesi olarak görmesinin onları korkuttuğunu söylemektedir. Bebeklerinin getirdiği değişime uyum sağlamakta zorlanan, hatta çocuğu arasıra örseleyen annellerde çocuklarına  iyi annelik yapamadıkları, zarar verdikleri düşünceleriyle çok yoğun suçluluk duygusu taşırlar.

Son olarak hamilelikte ve doğum sonrasında kadınların yaşadıkları sıkıntılar yahut hissettikleri duygular evrensel midir, yoksa her millet için farklı olduğunu söyleyebilmek mümkün müdür ?

Bu evrensel bir konudur.  Bizim kültür dahil birçok kültürde bu sorunların yaşandığı görülür.  Ancak hamilelik ve doğum sonrası yaşanan krizler ve depresyon çocuk ve aile hayatını çok zedelediğinden önleyici ve koruyucu hizmetler diğer ülkerlerde oldukça fazladır.  Oysa kendi kültürümüzde biz kadınlarımızı ne hamileliğe ne de anneliğe hazırlıyoruz. Anne-baba adayalarının doğum sonrası ne tür değişimlerle karşı karşıya kalacağı ve bunlarla nasıl baş etmesi gerektiği konusunda önemli bir hazırlık yapması gerekir. Devletin aile danışma merkezlerinin bu konuda ki hizmetleri artırılmalıdır.

 

Bu yazı 17 Ağustos 2013 tarihinde ‘‘O göbek ne esnekmiş yarabbim!’’ –adıyla  Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.