Damgalanma Korkusu

 ‘…deli ol ve bize algının peçesinin ardındaki gizleri anlat. Hayatın amacı, bizi bu gizlere yakınlaştırmaktır; ve delilik bunun en hızlı atıdır’ der Halil Cibran ‘Deli’ adlı kitabında. 19. yüzyıl’ın sonunda Cibran bu kelimeleri yazarken, ruhsal rahatsızlığı olan kişilere ‘deli’ deniyor, bu kişiler toplumdan uzak tutuluyor, bir nevi cezalandırılıyordu. Bugün ruh sağlığı alanında bilimsel bilgilere ve etkin tedavi yöntemlerine sahibiz. Ancak hala psikolojik sıkıntıları olan insanlar sosyal hayatta ve iş hayatında ayrımcılığa uğrayabiliyor, sıkıntısı yüzünden bir nevi damgalanıyor. Bu yazının amacı, ruh sağlığı alanında damgalanma (stigma) konusunun ne anlama geldiğini tartışarak, toplumda yaygınlaşmış olağan yargıların farkına varılmasını ve önüne geçilmesini desteklemektir.

Ruh sağlığı alanında damgalanma, psikolojik rahatsızlığı olan kişiye önyargıyla yaklaşılması ve kişinin sıkıntısı yüzünden ayrımcılığa uğraması demektir. Bu ayrımcılık açık ve doğrudan olabileceği gibi, dolaylı olarak da yapılabilir ve kökeninde ruhsal rahatsızlıkların olumsuz şekilde algılanması yatar. Bir öğretmen, depresyona girmiş bir öğrencisinin düşen notlarını onun tembelliğine bağlayıp öfkelenebilir veya bir işveren, panik bozukluk yaşayan çalışanının telaşını anlamsız ve işlevsiz bularak kişiyi sorumluluklarından uzaklaştırma eğilimi gösterebilir. Dış dünya genellikle sonuçlara odaklıdır ve olumsuz sonuçların, düşen başarının kişiye yönelik algıyı değiştirme gücü olabilir. Oysa özellikle depresyon ve kaygı bozuklukları toplum sağlığı sorunu olacak düzeyde yaygındır ve çoğu tahminlerin aksine tedaviye oldukça iyi yanıt verirler.

Damgalama, bunu yapan kişinin eğitim ve kültür seviyesinden, ruhsal rahatsızlıklar hakkında bildiklerinden ve ruhsal sıkıntısı olan birini tanıyıp tanımadıklarından bağımsız olarak kontrol dışı gelişir. İngiltere’de Ulusal Ruh Sağlığı Gelişim Birimi’nin (National Mental Health Development Unit) sunduğu rapor, ruh sağlığı sorunu yaşayan insanlara yönelik tutumların son yıllarda iyileştiğini göstermektedir. Toplumun ruhsal rahatsızlık yaşayan kişilere yaklaşımında gözlemlenen bazı yaygın tutumlar şunlardır;

  • Toplumun %36’sı, ruh sağlığı sorunu olan birinin şiddete daha eğilimli olduğunu,
  • Toplumun % 74’ü, psikiyatri kliniğinde yatılı tedavi görmüş kadınların, çocuklarına yeterli bakım sağlama konusunda güvenilmez olduğunu,
  • Toplumun %25’i, ruh sağlığı sorunu yaşamış olan kişilerin iş konusunda diğer çalışanlarla aynı haklara sahip olmaması gerektiğini,
  • Toplumun % 15’i, ruhsal rahatsızlıkların bir öz-disiplin ve irade sorunu olduğunu düşünmektedir.

Kişinin içinde bulunduğu ortam, kendine bakışına ve alacağı desteğe de şekil verir.

Kişi Kendini Damgaladığında…

Dış dünyanın kişiyi nasıl gördüğü, çoğunlukla kişinin kendini içeriden nasıl göreceğini etkiler. Ruhsal rahatsızlık yaşayan insanların % 90’ı damgalanmaktan ve ayrımcılıktan şikayet ederek, etiketlendiklerini dile getirmişlerdir. Damgalayıcı bir ortamda yaşayan kişinin kendini etiketlemesi ve içinde bulunduğu durumdan utanması daha olasıdır. Araştırmalar, kişinin kendini damgalamasının sosyal izolasyonunu arttırdığını ve iş başarısını düşürdüğünü göstermektedir. Kişi psikiyatrik destek aldığında güçsüz, beceriksiz ve çaresiz bir insan olarak algılanmaktan korkar. Bu sebeple en küçük sağlık şikayetlerinde doktora gitmekten çekinilmezken, ruhsal belirtiler çok ağır düzeye gelene kadar, bireyin kendisinin çözmesi gereken bir sorun olarak algılanmaktadır.

İş Hayatında Damgalanma

Sosyal hayatta olduğu gibi iş hayatında da sıkıntı yaşayan kişi, hangi ölçüde çevresindeki kişilere bu probleminden söz etmesi ve destek araması gerektiği konusunda kararsızlık yaşayabilir. Ulusal Ruh Sağlığı Gelişimi Birimi’nin yayınladığı rapordaki bulgulara göre İngiltere’de çalışanların % 60’ı, işverenlerine ruh sağlığı sorunu yaşadığını söylemekten çekinmektedir. Burada yaşanan en yoğun kaygı, kişinin işini kaybetmesi ve iş arkadaşlarının tanıyı öğrenmesidir. Toplumun % 90’ı, psikolojik sıkıntı yaşamış olma bilgisi paylaşıldığında, kariyerinin zarar göreceğini düşünür. İşe alımlarda ise, öyküsünde depresyon olan kişilerin daha az güvenilir, daha az çalışkan olabileceği varsayılabilmektedir.

Neden Damgalanma Bu Kadar Yaygın ?

Ruh sağlığı alanında damgalanma şüphesiz birçok faktöre bağlıdır; bu algı ve anlamlandırma biçiminin bir geçmişi vardır. Tarihte ruhsal rahatsızlığı olan insanları anlamak ve tedavi etmek genellikle mümkün olmamıştır. Bu kişiler toplumdan dışlanmış, hatta şiddet görmüşlerdir. Bu tür tutumlar, ruhsal rahatsızlığı olan insanların daha tehlikeli veya öngörülmez olduklarına dair yanlış inanışlardan kaynaklanır. Eski dönemlerde bu rahatsızlıklar, ruhun şeytanlar tarafından ele geçirilmesi gibi mistik sebeplere bağlanmıştır. Avrupa’dan Uzak Doğu’ya, farklı kültürlerde yaygınlaşmış bu tür açıklamalar doğal olarak bu insanlardan ürkülmesine, kaçınılmasına ve ayrımcılığa neden olmuştur.

Tıbbi model de damgalanma sürecine katkıda bulunur. Tıpta fiziksel rahatsızlıklar gibi, psikolojik rahatsızlıklar da bir fonksiyon bozukluğu olarak tanımlanır. Psikolojik sıkıntısı olan kişiye bir tanı konur. Tanı, şüphesiz tedaviyi planlamak ve bilimsel çalışmalar yapmak için gereklidir ancak konulan tanı risk taşımaktadır. Bu durum, kişinin tanıyla özdeşleşme ve çevresinde bulunan  kişiler tarafından etiketlenme olasılığını artırır.

Medya, damgalanma konusunun yaygınlaşmasında ayrı bir unsurdur. Dizi ve filmlerde psikolojik sıkıntıları olan insanlara dair streotiplere başvurulur. Rahatsızlıkların belirtileri, nedenleri ve tedavisi hakkında yanlış bilgiler aktarılır. Yapılan bir araştırmada 1990-2010 yılları arasında çekilen Amerikan filmleri incelenmiştir. Ortaya çıkan sonuçlara göre bu filmlerde şizofrenik karakterler şiddete sıklıkla başvurur, üçte biri yakınlarını öldürmeye meyillidir ve dörtte biri kendini öldürür. Sunulan bu tablo, toplumda şizofreni hakkında yanlış ve taraflı yargıların yaygınlaşmasını ve ruh sağlığı sıkıntılarının damgalayıcı olma özelliğini teşvik eder.

Damgalanma Tedaviyi Olumsuz Etkiler !

Damgalanma, psikolojik rahatsızlığı olan kişilere yönelik önyargılı bir tutumu ve ayrımcılığa sebep olacak davranışları beraberinde getirdiğinden zaten sıkıntısı olan kişinin işini zorlaştırır. Sonucunda, dışlanma, sosyal desteğin azalması, kişinin hayat kalitesinin ve öz güveninin azalması görülür. Kişinin tam da sosyal desteğe ihtiyaç duyduğu zamanda yalnızlaşması, sıkıntının kabullenilmesini ve aşılmasını zorlaştırır. Damgalanma hem günlük hayatı yakından etkiler, hem de tedavi sonuçları üzerinde olumsuz etkisi yaratır.

Damgalamak, ayrıştıran, kendini yücelten ve bütünün yararına olmayan bir tutumdur. Öte yandan, sıkıntı yaşayan insanların değer göreceği ve destekleneceği bir sistem yaratma gerekliliği vardır. İster arkadaş, ister anne, ister işveren olalım, psikolojik rahatsızlık yaşayan kişiye destek olma konusunda hepimize düşen sorumluluklar vardır. Ancak sorun yaşayan kişiye yaklaşımımızda seçilmiş davranışımız, konuşmak, temas etmek, anlamak, kabul etmek, destek vermek  olduğunda,  kişinin iyileşmesi yönünde büyük bir adım atmış oluruz.

Beril Yardımcı

Uzman Klinik Psikolog